26 Kasım 2011 Cumartesi

İtalyan pazarları...

İtalya'da pazar kültürü oldukça gelişmiş. Zaten yeme içme kültürü geleneksel yollarla üretilen taze sebze ve meyveye dayalı bir kültürden de bu beklenir. Bir ülkenin, bir şehrin veya bir kasabanın bence öncelikle gezilmesi gereken en  önemli yeri pazarlarıdır. Çünkü pazarlar o yerin röntgenini çekebileceğiniz en rahat yerlerdir. Bölgenin yeme içme ve üretim modelini pazarlarda rahatlıkla görürsünüz. Pazarda satılan ürünlerin çeşitliliği, fiyatları ve ürün skalası size o yerin günlük hayatıyla ilgili çok fazla ipucu verir. Diğer taraftan pazarlarda gezdiğiniz ve tanımaya çlıştığınız yerin halkını da hiç çaba harcamadan görür tanırsınız. O nedenle pazarlar gittğiniz yerle ilgili ön bilgiyi önünüze serer.

İtalya'da kurulan pazarların Türkiye'dekilerden hiçbir farkı yok. Pazarların düzeni, şekli hatta satılan ürünlerin bile çoğu aynı. İtalya'ya geldiğimden beri gittiğim şehirlerde ve kasabalarda mümkün olduğu kadar pazarları dolaşmaya gayret ediyorum. İlginçtir ki gezdiğim tüm pazarlarda gözüme çarpan ilk nokta domateslerin çeşitliliği oldu. Tezgahlarda dizilen rengarenk ve çeşit çeşit domatesler gerçekten göz alıcı bir güzelliğe sahip. Türkiye'de sadece birkaç çeşidini görebildiğimiz bu tabiat hariksının burada envai çeşidini görebiliyorsunuz. Domatesler İtalya'da pazarlara ayrı bir renk ve gösteriş katıyor. İşte Roma'da, Alba'da ve Parma'da gezdiğim pazarlardan birkaç fotoğraf...

Aşağıdaki fotoğraflar Roma'da bir meydan pazarından...




İtalya'nın farklı bölgelerinde kurulan 4 ayrı pazar, 'Avrupa'nın en iyi 10'u' arasında gösteriliyor. İşte o pazarlar...

Turin, İtalya

İtalya'nın incisi olarak tabir edilen Turin'e yolunuz düşerse eğer, şehirden 20 dakikalık mesafede kurulan 'Carmagnola' pazarını mutlaka görün. Ağustos ayı hariç her ayın ikici pazarında kurulan pazarda 250 civarında tezgah yer alıyor. Kaldırımlara kadar uzanan tezgahlarda ilginç hediyelik eşyalar, takılar ve cam objeler, hatta teatral kostümler bile bulmak mümkün.

Milano, İtalya

Milano yakınlarında kurulan 'Cormano' pazarına gidebilmek için erkenden kalkmanız gerek; çünkü her cumartesi saat 07:30'da kurulan pazar öğle saatlrinde toplanıyor. İpekleriyle ünlü Cormano, 14'üncü yüzyıldan bu yana Avrupa'nın ipek ihtiyacını karşılayan adreslerin başında geliyor. İpeğin yanısıra ev eşyaları, kıyafetler, oyuncaklar da bu pzarda bulabilirsiniz.

Alba, İtalya

Piyemonte bölgesinin yeme içme konusunda en iddalı şehirlerinden Alba'da kurulan pazarı diğerlerinden ayıran özellik işi satıcılık olmayanların da pazarda tezgah açabilmesi. Yani bir anlamda Slow Food pazarı da diyebiliriz. Dünyanın en önemli trüf merkezlerinden biri olarak gösterilen Alba'da yılın belli dönemlerinde trüf pazarı da kuruluyor. Pazarın bir başka güzelliği ise satılamayan malzemelerin bir ay sonunda yüzde 10 indirime girmesi. Antika çatal bıçak takımlarından tutun İtalyan işi dantelalara kadar her şeyi bulmak mümkün.

Aşağıdaki fotoğraflar yukarıda bahsettiğim pazardan alınmış görüntüler değil. Alba'da Beyaz Trüf Festivali sırasında gördüğüm küçük bir 'Slow Food Pazarı'...







Maggiore Gölü, İtalya

İtalya'nın Garda'dan sonra ikinci büyük gölü olan Maggiore yakınlarındaki Verbano'da kurulan 'Borgo D'Ale' pazarı 350'ye yakın tezgahın açıldığı bir pazar. Sebze meyve dışında antika ve hatıra eşyaları da bulunan pazarda yöresel yemekleri tadabileceğiniz tezgahlar da açılmış.



Bu fotoğraflar da Parma - Colorno'da pazar günleri kurulan Slow Food Pazarından...




17 Kasım 2011 Perşembe

Toskana mutfağının incelikleri....

Toskana’yı özel kılan tek unsur şüphesiz göz kamaştıran  güzelliği değil. Bölge yemek kültürü açısından da tüm dünyada saltanatını kurmuş. Bölge mutfağı çoğu zaman İtalyan mutfağının bile önüne geçebiliyor. Hal böyle olunca bu güzel mutfakla ilgili her yerde bulabileceğiniz turistik bilgilerin dışında gerçek birtakım bilgiler vermek istedim. İşte size detaylı denilebilecek bir Toskana mutfağı özeti ….

Yüzey şekilleri bir bölgenin yemek kültürünü oluşturan en önemli unsur. Çünkü o bölgede yetişen tarım ürünleri, hayvancılık gibi detaylar  o bölgenin yemek kültürünün temel yapısını oluşturuyor. Toskana, yüzey şekilleri açısından oldukça karmaşık birtakım özeliklere sahip. Birbirini izleyen dağlar ve onları izleyen düzlükler boyunca tarımın her şekli yapılıyor. Yüzey şekillerinin yarattığı yumuşak iklim geçişleri de tarım için uygun ortam yaratıyor. Bu durum da yemek ve şarap kültürünün gelişmesine yol açıyor. Toskana tarım ürünleri açısından bölge halkına inanılmaz bir çeşitlilik sunuyor. Zaten bu nedenle İtalya dışında en çok nam salmış İtalyan bölge mutfağı Toskana mutfağı. İtalyan mutfağı denince dünyanın birçok noktasında aslında bu bölgenin yeme içme alışkanlıkları akla ilk önce geliyor. Bunun nedenini İtalyalı şefler iki ana unsura bağlıyor. Bunlardan biri Toskanalı şeflerin yurtdışında bölge mutfağını iyi tanıtması, diğeri de Pellegrino Artusi’nin 1891 yılında ilk olarak yayınladığı ama günümüzde hala basılmaya devam eden ‘La scienza in cucina e l’arte di mangiar  bene'  ( Yemek Pişirme ve Yeme Sanatı) isimli kitabın hala milyonlar satıyor olması.

Nedeni her ne olursa olsun bu bölge dünya yemek kültürü açısından fazlaca önem taşıyor. Kısaca ifade etmek gerekirse  orta sınıfın ve daha çok tarıma dayalı üretim şeklinin  mutfağı olan Toskana mutfağı, 20. yüzyılın tamamını etkisi altına almış.

Geleneksel Toskana mutfağı gerçekten büyük bir zenginliğe sahip. Yüzey yapısına göre şekillenen mutfağın iskeletinde, ‘Apeninne Dağları’ uzantılarını görmeniz mümkün.  Denize doğru uzanan bölgelerde de deniz ürünleri mevcut.

Taze sebzeler bu bölgenin mutfağının temel taşını oluşturuyor. Çorbayı İtalya’nın her bölgesinde başlangıç menüsünde göremezsiniz ama bu bölgenin olmazsa olmazlarından.

‘Ribollita’ en meşhur çorbası. Basit bir sebze ve ekmek çorbası olarak tanımlanabilen bu çorba lahana ile yapılıyor. Lahananın her çeşidini içinde barındıran bu çorbada ayrıca cannelini fasulyesi, fesleğen, maydanoz ve domuz eti (pancetta) bulunuyor. Çorba pişirildikten bir gün sonra içiliyor.



Bir çeşit domates çorbası da diyebileceğimiz  ‘Pappa col pomodoro’ da diğer bir alternatif. Çiftçi çorbası olarak bilinen ve kızartılmış soğanla yapılan  ‘Acquacotta maremmana’ da turistlerin oldukça ilgi gösterdiği çeşitler arasında.



Bölgenin pasta yani makarna kültürü oldukça geniş. Üretim şekli tarım olunca kuşkusuz hamur ve hamur ürünleri de ön plana çıkıyor. ‘Papardelle’ Toskana’nın en meşhur makarnası.

'Risotto nero’ olarak bilinen siyah risotto da özellikle Floransa menülerinin vazgeçilmezleri arasında. Mürekkep balığı sosu ile yapılan bu risotto normal risottodan daha ağır tempoda pişiriliyor.

Bölge mutfağına et kültürü hakim. Etleri pişirme tekniği genellikle fırın ve tava ağırlıklı. Et denilince akla gelen en önemli  bölge yiyeceği ‘Bistecca alla Fiorentina’.  Yani bir çeşit T-bone steak de diyebiliriz.  Aslında bildiğimiz ‘steak’ modelinden görüntü olarak bir farkı olmayan bu etin olmazsa olmaz özelliği sadece bu bölgede yetişen ‘chianina’ adı verilen sığır türünden yapılıyor olması. Yani Floransa’ya gidip hemen hemen her menüde bulunan ‘Bistecca alla Fiorentin’ isterseniz sorgulamanız gereken tek özellik etin ‘chianina’ olup olmadığı. Peki bu etin normal sığır etinden farkı nedir? Aşağıda fotoğrafını gördüğünüz bu hayvanın eti normal sığır etinden daha koyu renkli ve yumuşak. Yani pişirme şeklinde bir sorun yoksa oldukça kalın ve lezzetli bir et parçasını güzel bir ‘Chianti’ şarabı eşliğinde içiyorsunuz. Et restoranlarda kilo ile satılıyor. En az 800 gr en fazla 1200 gr olabiliyor. 100 gr için ortalama 5-8 euro arasında ödüyorsunuz.


‘Arrosto morto’ da dana etinden yapılan diğer bir ızgara ürünü. Tavuk ve ördek etinden de ‘Polpettone’ yapılıyor. Kanatlı hayvanlar için farklı teknik terimlerle karşılaşmanız da mümkün. Mesela ‘alla divola’ bunlardan biri. ‘Dövülmüş ve ızgarada pişirilmiş’ anlamına geliyor. ‘Fritto’ ise kanatlıların tava modeli. Yani ‘küçük parçalar halinde kesilmiş ve sotelenmiş’. ‘Pollo ripieno della Lungiana’ diye bir şeyle karşılaşırsanız bu da  'Linugiana usulü’ anlamına geliyor. Yani ‘içi ricotta peyniri ile doldurulmuş ve çeşitli aromatiklerle lezzetlendirilmiş’ kanatlı grupları.  Bunların dışında bölgede daha bir sürü farklı birtakım  teknik kullanılıyor.

Domuz eti her bölgede olduğu gibi bu bölgenin de en önemli besinleri arasında yer alıyor. Toskana’da her yıl ortalama 700 bin civarında domuz tüketiliyor. Bölgenin en önemli domuz yiyeceği ‘ arista’. Pork roast yani domuz rostosunun Toskana adı ‘arista’. Her restoranda karşılaşmanız mümkün.

Bölge iklim açısından oldukça nemli. Bu nedenle mantar için de uygun ortam mevcut. Ama esas üretim sebze üzerine. Toskana’nın tüm vadileri adeta bir sebze bahçesi. Vadilerde şaraplık üzüm görmüyorsanız bilin ki oralar sebze bahçeleri. Fakat son yıllarda turistin bolca akın ettiği bölgede şaraplar fazla prim yaptığı için meyve bahçeleri yerini bir bir şarap bağlarına terk etmiş. Bölgedeki bazı üreticiler bundan oldukça şikayetçi.  Toskana enginarın anavatanı. Yılda 25 bin ton enginar üretiliyor. Durum böyle olunca yemek için oturduğunuz her restoranda enginar türevi yiyeceklerle karşılaşıyorsunuz.

Toskana’nın mutfak kültürü geniş. Şarap kültürü de öyle. Peki peynir çeşitliliği açısından ne durumda diye sorarsanız, tabi ki de tahmin edebileceğiniz gibi oldukça iyi. Dünyanın dört bir tarafına nam salmış çok farklı türde peynirler mevcut. Koyun sütünden üretilen çok sayıda peynir çeşidi mevcut. Karışık sütten imal edilen peynir çeşidi ise sınırlı. ‘Pecorino’ nun anavatanı Toskana. Bu türün farklı modellerini bulmanız mümkün. Pecorino di Pienza, Pecorino della Val D’orcia, Peccorino di Seggiano bunlardan sadece birkaçı. Bölgede üretilen diğer bir yerel peynir türü de ‘caciotta’ denilen peynir.. İnek sütünden de, koyun sütünden de üretilebiliyor. Üretildikten 20 gün sonra taze bir şekilde yemeye hazır oluyor. Hafif tatlımsı bir tadı var.

Bu bölgenin İtalya genelindeki en meşhur yiyeceği ekmeği. ‘Toskana ekmeği’ olarak bilinen ve geleneksel olarak her evde yapılan bu ekmek tuzsuz. Büyük ve uzun somunlar halinde üretiliyor.

Cantucci’ bisküvileri Toskana’nın en önemli tatlısı içinde yer alıyor. ‘Berlingozi’ isimli küçük yuvarlak kekler de buranın önemli tatlı geleneği arasında. Bölgenin tatlı kültürü genellikle hamurlu tatlılar . Bunun nedeni yine tamamen tarım bölgesi olması.

Toskana yemek kültürü çok detaylı ve karmaşık ama yukarıda özetlediğim kısım aslında bölgenin yemek kültürü ile ilgili birtakım ipuçları veriyor. Yukarıda bahsetmediğim en önemli detay İtalyanların yaptıkları yemeklerde ‘Extravirgin’ olarak tanımlanan bizde ‘sızma’ olarak bilinen en kaliteli zeytinyağını kullanıyor olmaları. İtalyanlar yağ konusunda çok hassas. Özellikle de restoran şefleri. Hepsinin ortak özelliği yağ başta olmak üzere kullanılan malzemenin kalitesi. Belli bir çıtanın üzerindeki hiçbir restoranda kötü ürün kullanılmıyor. Bu da herhalde İtalya’nın mutfak konusundaki farkını ortaya koyuyor….


14 Kasım 2011 Pazartesi

TOSKANA: Rönesans'ın pastoral yansıması....

İtalya’da sonbahar bir başka güzel, Toskana’da daha da bir güzel. Toskana gerçekten tarifi mümkün olmayan bir çekiciliğe sahip. Özellikle sonbahar bu bölgeye çok yakışıyor. Dağların ve gözünüzün alabildiğine uzanan ovaların insanı baştan çıkaran özgür bir ruhu var.  Rönesans ruhu bu bölgede yaşamaya devam ediyor. Rönesans’ın göz alıcı görkeminin kırsala yansıyan dokunaklı ruhu bir anlamda Toskana. Ortaçağ’dan kalma büyüleyici şatolar, doğayla iç içe geçmiş tarihi kucaklayan köyler, şarabın dibine vurabileceğiniz kasabalar… Yani aradığınız her şeyi önünüze seriyor bu topraklar.





Toskana’nın en büyük şehri Floransa. Onu Siena takip ediyor. Floransa Rönesans ateşinin fitilinin yakıldığı yer olduğu için şehir tüm dünyaya aydınlık bir ışık saçıyor ve sanat meraklılarına kucağını açmış bekliyor. Kültürün ve sanatın izleri her nefesinizde ciğerlerinize ister istemez doluyor. Sanat meraklısı olmayan birisi bile kısa sürede bir sanat aşığına dönüşebilir. Şehrin görkemli ruhu küçük trattoria ve pastanelerde bile somut bir hale dönüşmüş sizi kendine çekiyor.

Diğer yandan Siena bambaşka bir güzelliğe sahip. Bu şehir ortaçağda yaşamaya devam ediyor sanki. Kendinizi tüketim çılgınlığının şekillendirdiği yapay dünyadan kurtarıp bambaşka dünyalara sürükleyiveriyorsunuz farkında olmadan. Benim gibi farklı zamanlarda yaşamayı sevenler için ideal. Yaşam alanınız önünüze altın bir tepside sunuluveriyor sanki. Size de sadece bu tepsiyi kucaklamak kalıyor.



'20 yıl bu kasabada kalsam hiç sıkılmam!' diyebileceğim çok yer gördüm bu coğrafyada. Toskana’nın kırsalı şehirlerinden daha etkileyici. Kasabaların bir kısmının içinden geçiyorsunuz; bir kısmını da yolda giderken uzaktan seyrediyorsunuz. Her bir yerleşimin görkemli şatoları ve kiliseleri var. Yolda doğanın içine gömülü bu kasabaları izlerken 3 yıl bu kasabada, 5 yıl diğer kasabada yaşamalıyım hayali kurmaktan kendimi alamadım. Büyük şehirlerin sizi şuursuzca içine çeken saçma sapan kaosundan uzak hayatlar bazen insanı daha çok mutlu edebiliyor. Zaman zaman küçük hayatların yaşamaya daha değer olduğunu her yönüyle size kanıtlıyor burada gördükleriniz. Küçük yerleri ve oralarda akan hayatı her zaman sevdim çünkü yapay değil. Her şey olduğu gibi. Belki de o nedenle beni kendine çok çekti Toskana...

Şef Bruno Ruffini ile yaptığımız 2 günlük gezinin en etkileyici noktalarından biri Monte San Savino idi. Sadece bir öğle yemeği için girdik çıktık ama aklımın bir köşesine yerleşti kaldı bu kasaba. Daha fazla zaman geçirebilmek için fırsatını ilk yakaladığım zaman tekrar gitmeyi düşünüyorum. ( Devamında Salvatore Ferragamo’nun Il Borro isimli şarap tesisinde tadım yapacağımız için acele etmemiz gerekiyordu. Muhteşem bir tesisti. Onu ayrı bir yazıda anlatmak daha doğru olur…)

Monte San Savino’dan birkaç fotoğraf…





Bu kasabanın en güzel restoranında çok keyifli ve bir o kadar da lezzetli bir öğle yemeği yedik. 2 günlük Toscana gezisinin en keyifli anlarından biriydi. Mekan kasabanın ruhunu çok güzel yansıtıyor. Adı 'Le Delizie di Aldo'. İtalya’ya geldiğimden beri yediğim en lezzetli yemeklerden biriydi diyebilirim. Özellikle kendi imal ettikleri şarküteri ürünleri muhteşemdi. Her şarküteri ürününün Toskana versiyonunu yiyorsunuz. Prosciutto'ların ve ve bence İtalya'nın en iyi şarküteri ürünü diyebileceğim çeşit çeşit salumi'lerin her türünü bulabiliyorsunuz. Şarküteri ürünleri İtalya'nın her bölgesinde bolca mevcut. Hatta İtalyan mutfağını şekillendiren ana unsurlardan biri. Her bölgede bu ürünlerin yapılış stili kendine göre küçük farklılıklar gösteriyor. İtalyan mutfağını tanımlarken bölgeleri çok iyi bilmek gerekiyor o nedenle. Bu küçük restoranın menüsünde ayrıca finocchione, rigatini ağırlıklı makarna çeşitleri, chianina tartarı gibi farklı lezzetler de sunuluyor... Eminim hepsi de çok lezzetlidir...Bize sunulan menüdeki enginar püresi restoranın denemeye değer lezzetleri arasında...

Aşağıdaki fotoğraflar da ‘Le Delizie di Aldo’ dan…









(Toskana mutfağı ve şarapları oldukça detaylı olduğu için bu iki konuyu ayrı bir yazıda aktarmak  daha uygun olur diye düşündüm... Ayrıca Salvatore Ferragamo'nun müthiş tesisi 'Il Borro' da bölgenin olmazsa olmazı. Il Borro hakkında detaylı bilgiyi de Toskana mutfağı ve şarapları ile ilgili yazıda bulabileceksiniz...)

7 Kasım 2011 Pazartesi

Doğanın şarapla ihtişamlı dansı: BAROLO

'King of wines; wine of kings...' diye tanımlanıyor Barolo şarabı. Yani şarapların kralı... Tanrının yaratırken oldukça cömert davrandığı bölgelerden biri Barolo'da yetişen eşsiz 'Nebbiolo' üzümlerinden üretiliyor. 'Nebbiolo' üzümleri dünya üzerindeki en kaliteli şaraplık üzümlerden biri olarak biliniyor.



Piyemonte İtalya'ya gerçekten çok değer katmış. Tanrı bu bölgeyi yaratırken tüm imkanlarını kullanmış ve hiçbir şeyden kısmamış; her şeyi bol bol bu topraklara vaad etmiş. En iyi şarabı yaratacak toprak çeşidinden, en uygun iklime kadar her şey doğanın üretkenliğini ve gösterişini ortaya koyuyor. Bol eğimli vadiler içinde kaybolan şarap bağları ve orta çağ şatoları tüm görkemiyle ve güzelliğiyle burada gözlerinizin önüne seriliveriyor. Alba'dan Barolo'ya çıkan tepelerde doğal güzelliğin görsel şöleni gözlerinizi kamaştırıyor.




'Barolo' denilen küçücük kasaba bir anlamda şarap için yaşıyor. Kasabadaki insanların tüm uğraşı ya şarap için ya da gurme lezzetindeki damak tatları için. Halkın tek geçim kaynağı zaten bu. İtalya'nın en pahalı şarapları bu bölgeden çıkıyor. Bu nedenle şarap tadımı için İtalya vadilerini tercih edenlerin vazgeçilmez adresi  bu bölge oluyor. Geniş vadilerdeki şarap üretimi tamamen geleneksel şekilde sürdürülüyor. Yani fabrikasyon mantığında işlem gören hiçbir şey bu bölgede yok. Barolo'da üretilen şarapların  gerçek 'Barolo' olabilmesi için en az 3 yıl 'ageing' yani yıllandırma işleminden geçmesi şart. Yoksa tanen oranı yüksek bir şarapla karşılaşma şansınız oldukça yüksek.



Bölgedeki şarap üreticileri geçmiş dönemlerde tanen oranını düşürmek için yoğun uğraş vermişler ve bu çabalarında başarılı sonuç elde etmişler ve bu mükemmel şaraplar ortaya çıkmış.

Barolo şarabını gerçek lezzetinde içmek istiyorsanız servis etmeden 1 saat önce mantarını açmanız öneriliyor. Yemek yanında içmeye en uyumlu İtalyan şarabı olarak gösterilen Barolo şarapları ağızda hafif bir burukluk yaratsa da yine de yemek için müthiş bir deneyim yaşamanızı sağlıyor.

Kasabadan birkaç güzel görüntü;



Aşağıdaki fotoğraflar da tadım için gittiğimiz 'Azienda Agricola Brezza Giacomo E Figli' tesisinden... Özellikle şarap severlerin mutlaka uğrayıp şarapların tadına bakması gereken bir tesis...



4 Kasım 2011 Cuma

Piyemonte'de trüf avı....

Kültür ürünü olarak yetiştirilmesi mümkün olmayan trüf mantarı, aynı bir parazit gibi, yakınındaki ağacın köklerindeki su ile besleniyor ve ondan renk, lezzet ve koku özelliklerini alıyor. Meşe kökünün yakınındaki trüf en kaliteli tür olsa da; biz geçen haftaki Piedmont (Piyemonte) gezisinde deniz seviyesinden biraz yüksekte bulunan bir fındık bahçesinde trüf avına çıktık. Piyemonte İtalya'nın 20 bölgesinden biri. Gastronomik açıdan değerlendirildiğinde de bu bölge gerek tarım zenginliği gerekse farklı türdeki yiyecek ürünlerinin yetiştirildiği, İtalya'nın Toskana'dan sonraki en gelişmiş bölgelerinden biri. Bölgenin belli bir kısmında fabrikalar yer alsa da, tarım bu yerin önemli geçim kaynakları arasında yer alıyor.



Alba Piyemonte’nin en önemli şehri. Küçüklüğü açısından aslında bir kasaba izlenimi veriyor ama yiyecek içecek konusunda oldukça gelişmiş bir şehir. Bunun en büyük kanıtı da kasaba izlenimi veren şehre otoyoldan ilk girdiğinizde sizi yoğun bir çikolata kokusunun karşılıyor olması. İtalyan çikolata üreticisi Ferrero fabrikasının bacalarından çıkan çikolata kokusu buram buram etrafı sarmış. Her yerde bu kokuyu hissediyorsunuz…

Alba'nın bir diğer özelliği de dünyadaki en kaliteli trüflerin çıktığı yerlerden biri olması. Beyaz ve özellikle de siyah trüf mantarının anavatanı diyebiliriz Alba için. Bu nedenle trüf  mantarı festivalleri yapılıyor. Biz şehri ziyaretimiz sırasında beyaz trüf festivaline denk geldik. Şehrin ortasında kurulan pazarın içinde gerçekleşen bu festival trüf meraklılarını kendine çekiyor.

Trüf mantarını sıradan bir mantar olarak algılıyorsanız çok yanılıyorsunuz. Çünkü trüf tamamen toprak altında yetişen tüm gücünü sırtını yasladığı ağaçtan almaya çalışan özel bir mantar çeşidi. Beyaz ve siyah türleri bulunuyor. Kuşkusuz her şeyden önce uygun toprak gerekli trüf için. İdeali kireçli toprak. Killi ve çakıllı topraklarda da yetişiyor. Denizden yüksekliğin de önemi var. 600-700 metrenin üzerinde trüfe rastlamak pek mümkün değil. Her kök yılda sadece tek bir trüf üretiyor.






Trüf mantarı pişirilmeye uygun bir mantar çeşidi değil. Genellikle çiğ olarak kullanılıyor. Aynı zamanda dünyanın en pahalı gurme ürünleri arasında yer alıyor.

Trüfün iyisi nasıl anlaşılır merak ediyorsanız işte cevabı... Mantarı elinize aldığınızda ne kadar yuvarlak hatlı bir görünümü varsa o kadar kalitelidir. Yumuşaklığı ne ceviz gibi sert ne de fazla yumuşak olmalı. Uzun süre saklamaya uygun bir ürün değil. Trüf avını gerçekleştirdiğimiz trüf avcısı en uygun saklama modelinin katı yağ içinde dondurularak saklama olduğunu söyledi.

Trüf mantarının avı da oldukça ilginç. Avı aslında avcının kendisi gerçekleştirmiyor. Bu aktivitede gerçek avcı ya özel eğitimli bir köpek ya da eğitimli bir domuz. İtalya'da domuz fazla tercih edilmiyor çünkü domuzlar trüf yemeyi çok seviyor. Yani trüfün sağlam bir şekilde çıkma olasılığı düşük.

Biz Alba'daki trüf avını Polly isimli bir köpekle gerçekleştirdik. Poly'nin yeteneklerine hayran olmamak biraz zordu gerçekten. Ağaç diplerinde koklayarak trüfün yerini sahibine gösteriyor ve gösterdiği yeri kazmaya başlıyorsunuz. Kazarken bir anda toprak içinde fark edilmesi zor olan ceviz büyüklüğünde dışı toprak kaplı bir cisim çıkıyor. İşte değeri altınla veya en değerli yatırım araçlarıyla ölçülen, bakınca pek bir şeye benzetemediğiniz trüf mantarı bu.

Aşağıdaki videoyu izlediğinizde süreci daha net olarak göreceksiniz...