14 Kasım 2011 Pazartesi

TOSKANA: Rönesans'ın pastoral yansıması....

İtalya’da sonbahar bir başka güzel, Toskana’da daha da bir güzel. Toskana gerçekten tarifi mümkün olmayan bir çekiciliğe sahip. Özellikle sonbahar bu bölgeye çok yakışıyor. Dağların ve gözünüzün alabildiğine uzanan ovaların insanı baştan çıkaran özgür bir ruhu var.  Rönesans ruhu bu bölgede yaşamaya devam ediyor. Rönesans’ın göz alıcı görkeminin kırsala yansıyan dokunaklı ruhu bir anlamda Toskana. Ortaçağ’dan kalma büyüleyici şatolar, doğayla iç içe geçmiş tarihi kucaklayan köyler, şarabın dibine vurabileceğiniz kasabalar… Yani aradığınız her şeyi önünüze seriyor bu topraklar.





Toskana’nın en büyük şehri Floransa. Onu Siena takip ediyor. Floransa Rönesans ateşinin fitilinin yakıldığı yer olduğu için şehir tüm dünyaya aydınlık bir ışık saçıyor ve sanat meraklılarına kucağını açmış bekliyor. Kültürün ve sanatın izleri her nefesinizde ciğerlerinize ister istemez doluyor. Sanat meraklısı olmayan birisi bile kısa sürede bir sanat aşığına dönüşebilir. Şehrin görkemli ruhu küçük trattoria ve pastanelerde bile somut bir hale dönüşmüş sizi kendine çekiyor.

Diğer yandan Siena bambaşka bir güzelliğe sahip. Bu şehir ortaçağda yaşamaya devam ediyor sanki. Kendinizi tüketim çılgınlığının şekillendirdiği yapay dünyadan kurtarıp bambaşka dünyalara sürükleyiveriyorsunuz farkında olmadan. Benim gibi farklı zamanlarda yaşamayı sevenler için ideal. Yaşam alanınız önünüze altın bir tepside sunuluveriyor sanki. Size de sadece bu tepsiyi kucaklamak kalıyor.



'20 yıl bu kasabada kalsam hiç sıkılmam!' diyebileceğim çok yer gördüm bu coğrafyada. Toskana’nın kırsalı şehirlerinden daha etkileyici. Kasabaların bir kısmının içinden geçiyorsunuz; bir kısmını da yolda giderken uzaktan seyrediyorsunuz. Her bir yerleşimin görkemli şatoları ve kiliseleri var. Yolda doğanın içine gömülü bu kasabaları izlerken 3 yıl bu kasabada, 5 yıl diğer kasabada yaşamalıyım hayali kurmaktan kendimi alamadım. Büyük şehirlerin sizi şuursuzca içine çeken saçma sapan kaosundan uzak hayatlar bazen insanı daha çok mutlu edebiliyor. Zaman zaman küçük hayatların yaşamaya daha değer olduğunu her yönüyle size kanıtlıyor burada gördükleriniz. Küçük yerleri ve oralarda akan hayatı her zaman sevdim çünkü yapay değil. Her şey olduğu gibi. Belki de o nedenle beni kendine çok çekti Toskana...

Şef Bruno Ruffini ile yaptığımız 2 günlük gezinin en etkileyici noktalarından biri Monte San Savino idi. Sadece bir öğle yemeği için girdik çıktık ama aklımın bir köşesine yerleşti kaldı bu kasaba. Daha fazla zaman geçirebilmek için fırsatını ilk yakaladığım zaman tekrar gitmeyi düşünüyorum. ( Devamında Salvatore Ferragamo’nun Il Borro isimli şarap tesisinde tadım yapacağımız için acele etmemiz gerekiyordu. Muhteşem bir tesisti. Onu ayrı bir yazıda anlatmak daha doğru olur…)

Monte San Savino’dan birkaç fotoğraf…





Bu kasabanın en güzel restoranında çok keyifli ve bir o kadar da lezzetli bir öğle yemeği yedik. 2 günlük Toscana gezisinin en keyifli anlarından biriydi. Mekan kasabanın ruhunu çok güzel yansıtıyor. Adı 'Le Delizie di Aldo'. İtalya’ya geldiğimden beri yediğim en lezzetli yemeklerden biriydi diyebilirim. Özellikle kendi imal ettikleri şarküteri ürünleri muhteşemdi. Her şarküteri ürününün Toskana versiyonunu yiyorsunuz. Prosciutto'ların ve ve bence İtalya'nın en iyi şarküteri ürünü diyebileceğim çeşit çeşit salumi'lerin her türünü bulabiliyorsunuz. Şarküteri ürünleri İtalya'nın her bölgesinde bolca mevcut. Hatta İtalyan mutfağını şekillendiren ana unsurlardan biri. Her bölgede bu ürünlerin yapılış stili kendine göre küçük farklılıklar gösteriyor. İtalyan mutfağını tanımlarken bölgeleri çok iyi bilmek gerekiyor o nedenle. Bu küçük restoranın menüsünde ayrıca finocchione, rigatini ağırlıklı makarna çeşitleri, chianina tartarı gibi farklı lezzetler de sunuluyor... Eminim hepsi de çok lezzetlidir...Bize sunulan menüdeki enginar püresi restoranın denemeye değer lezzetleri arasında...

Aşağıdaki fotoğraflar da ‘Le Delizie di Aldo’ dan…









(Toskana mutfağı ve şarapları oldukça detaylı olduğu için bu iki konuyu ayrı bir yazıda aktarmak  daha uygun olur diye düşündüm... Ayrıca Salvatore Ferragamo'nun müthiş tesisi 'Il Borro' da bölgenin olmazsa olmazı. Il Borro hakkında detaylı bilgiyi de Toskana mutfağı ve şarapları ile ilgili yazıda bulabileceksiniz...)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder